uluslararası ilişkiler ve "oyun" kavramı

oyun kavramının akademisyen ve köşe yazarları tarafından bilhassa 20.yy başı itibariyle, ağırlıklı olarak ise soğuk savaş ve sonrasında sıkça kullanıldığını söylemek gerek. gerek literatürde gerek dış politika analizlerinde bu kavramın bir realiteyi ifade ediyor oluşu anlaşılabilirken diğer yandan dünyada tüm ülkeleri ve halklarını doğrudan ya da dolaylı etkileyen gelişmeleri "oyun", "oyun kurucular", "büyük oyuncular" kavramlarıyla ele almanın arka planında hiç tahmin edilemeyecek düzeyde ciddiyetsizlik, çocukluk, ve işin mahiyetiyle ilgilenmemek, sorumluluk duygusundan uzaklık ve daha derinde ise zalimlik yattığı kolayca görülebilecektir.

zira iç politika analizlerinden çok daha fazla ciddiyet ve sorumluluk içinde olunmak durumunda olunan bir alanda oyun kavramının kullanılması çok ciddi mahsurları beraberinde getirmekte.

iki kutupludan tek kutupluluğa evrilen uluslararası sistemde bu kavramların bir karşılığı olduğu, bastırılan halkların pek söz sahibi ya da etkili olamadığı, işin bir kaç ülke menfaatleri doğrultusunda ve bunlara ilişik diğer bir kaç devletin pazarlığının sonuç verdiği bir ortam belki bu kavramları haklı çıkarabilir. o da kavramın tanımı ve kullanımı esnasında ifade ettiği bu realite düşünülürse..

21.yy başı ve bu günlerde ise tek ya da iki tutuplulluğu çoktan aşmış, çok merkezli, çok katmanlı bir iletişim ve ulaşım imkanları ile toplumların daha etkili biçimde paylaşımda bulunduğu, ticaretin, savunmanın ülkeleri bu çok merkezli ortamda birbirine bağımlı hale getirdiği, politikalarında bu realiteye göre şekillendiği durumda hala oyun, oyun kurucular ve büyük oyuncular kavramlarının geçerli kabul edilmesi irdelenmeye değer ve ilk söylenenilenlerle alakalı denebilir.

yani bu kavramların yerli yerinde kullanımı dışında, ki artık o da işlevini yitirmişken, kullanıyor olmak, halen etkili pozisyonlarını koruyan zümrelerin bu kavramı hayat felsefesi haline getirmiş olduklarının bir göstergesi. yani olan biten bir çok şey gibi iç ve dış politikayı halen bu kavramlarla okumak anlaşılabilir olmaktan çok uzaktır.

herhangi bir savaşı yada terör örgütünü ya da eyleminin analizi bizi bu fiili durumların insanlar ve ülkeler üzerinde ne denli yıkıcı yıpratıcı maddi manevi etkileri olduğunu anlamaya yeter.

örneğin abd Irak işgali. bir milyondan fazla insanın öldüğü, yetişmiş iş gücü dahil, akademik sosyal her türlü kurumun yerle bir olduğu ve kendi haline bırakıldığında yıllar boyunca ayağa kalkamayacak bir ülke. öksüz yetim çocuklar, abd askerlerinin her türlü hakaretine saldırısına maruz insanlar ve bu saldırıların psikolojik yıkımı.

örneğin daeş ya da pkk.. ölen masum insanlar onların aileleri dünya çapında ortaya çıkan kin ve nefret söylemleri..hele daeş gibi üçüncü dünya savaşı için çırpınan örgütlerin ele alınmasında artık akademik bile olsa "oyun", "oyun kurucu", "büyük oyuncular" kavramları kullanılamaz.

yani uluslararası ilişkiler iç politikadan çok daha fazla ciddiyet ve önem gerektirir. böylesine ciddi büyük sorumluluk alanlarında bu tip kavramları hayat tarzı haline getirenlerin ne bu ciddiyeti ne de sorumluluk duygusunu ne de devletlerin karalarında doğan sonuçları yada terör eylemlerini layıkıyla değerlendireceğini söylemek yanlış olur.

bu zümrelerin oyun dediği olan biten uluslararası olay ve olgular çok fazla sayıda insanın hayatını doğrudan bir o kadarını da dolaylı yoldan etkilemekte..

hasılı literatürde şimdilerde ne kadar kullanılıyor bilmiyorum ama günlük dilden politika analizlerinden bu kavramları çıkarmak insan olmak ve kalmak namına elzem denebilir.

Yorumlar

Popüler Yayınlar