"benefit" in International Relations
.
sanırım uluslararası ilişkiler literatüründe yer alan "benefit" kavramı üzerine çok tezler yazıldı çok makale ve kitap yazıldı. bunlara ek olarak söylenebilecek şeyler artık işin muhtevasına ilişkin sanıyorum. yani uluslar arası ilişkileri salt "benefit" ilişkileri olarak anlamanın indirgemeci bir yöntem yol olduğu, ya da hali hazırdaki genel hakim anlayışın uluslararası ilişkilerde tezahürü de denebilir. bireyler arası ilişkiler salt "benefit" olarak anlayan bir çağın devletler ve uluslararası ilişkileri salt "çıkar" olarak tanımlamaması biraz devrimci olurdu. cesaret ve mücadele isterdi. ancak artık bu kalıplaşmış anlayışın yavaş yavaş kırıldığı, ya da belki kırılması gerektiği söylenebilir. buna akademisyenleri aydınların entellektüellerin el vermesi ise işi kolaylaştıracaktır diye düşünüyorum.
"benefit" kavramına savaş açmanın bir anlamı yok kanaatimce. devletler uluslar tabii ki çıkarlarını düşünerek de hareket ederler. başka dinamiklerin, örneğin psikolojik sosyolojik hatta ontolojik ideolojik coğrafi teknolojik ulaşım gibi dinamikleri de dikkate almak değil almamak hatalı olacaktır. ancak şimdilik "benefit" kavramına bakmak gerektiğinin en önemlisi olduğunu gibi bir durum var.
uluslar çıkarlarını tabii ki düşünecekler ancak örneğin "egoist" devletler salt kendi çıkarını düşünecek hatta diğer devletlerin "zararı" nı falan düşünebilecektir. görece "anlayışlı" adaletli merhametli devletler hem kendi çıkarlarını hem muhatap ulusların çıkarlarını düşünecektir denebilir. "sadist" devletler hem kendi halklarına zülmetmekten falan nemalanabileceği gibi, aynı devletler başka ulus ve devletlere de zulme yönelebilir. burada devletlere uluslara hakim "ahlaki", "ontolojik", "ideolojik","dini" anlayışın bu ilişkilere yansıdığını söylemek zor değil ve geçtiğimiz yüzyıldan ve bu yüzyılın başından buna örnekler verilebilir kolaylıkla. örneğin Suriye..Suriyenin halkıyla olan münasebeti ve ülkeye hakim olan anlayışın Suriyenin diğer devlet ve ulusularla kurduğu bağda etkili değildir demek gerçeği görmemek olur. Suriyenin Türkiye ve ortadoğu ile olan münasebeti incelendiğinde ve "ahlaki" tutumun içerde olduğu gibi dışarıda da Suriyenin ilişkilerini etkilediğini söylemek mümkün..yani Suriyeyi "sadist" olarak nitelemek için çok düşünmeye gerek yok ama psikolojiye ait bir kavramın Suriyenin hem iç hem dış siyasetini nasıl etkilediğini görmek açısından faydalı olacaktır diye düşünüyorum. örneğin şu anda Suriye yerle bir ve bu durum da böyle bir ülkenin "kralı" olmanın nasıl bir anlamı olabilir. ve bunun psikolojisi nedir.
kısaca ulusların çıkar konusunda tutum takınmalarının değil "nasıl" bir tutum takındıkları yani psikolojileri sosyolojileri ideolojileri dini tercihlerinin bir toplamı olarak "ahlaklarının" salt çıkarlarını düşünüyor bile olsalar kurdukları her ilişkide ister istemez ortaya çıkacaktır.
bir müslüman olarak müslüman ahlakıyla ahlaklanan toplumların ve onların müslüman liderlerinin her ulus ve devletle kurdukları ilişkinin her alanda birbirini aşağı çeken değil birbirini yukarı hızlı bir ivmeyle çeken hem zenginleşen hem mutlu huzurlu olmayı ideal edinmiş devletler uluslar olduğunu düşünüyorum. bunun tarihte örnekleri olduğu gibi bir ideali içinde barındırıyor olması hasebiyle de peşinden koşulmaya değer olduğunu düşünüyorum..
Türkiye bu söylediklerimi sebatla son oniki yılda yapmaya çalışıyor..literatürde son yıllarda yer aldığını bildiğim "win win" anlayışı hangi saikle olduğuna bakılmaksızın uluslarası ilişkilerde uygulanabilir kanaatindeyim ve bunu Türkiye on iki yılda uyguladı.
avrupa ve amerika gibi tarihinde türkiyeye bir çok kez sözlü ve fiili tacizde bulunmuş coğrafyalara karşı bile "kin" "nefret" söylemi yerine daha esnek "win win" söylemi benimsenmiş durumda..bu reel diyebileceğimiz iktisadi karşılığı da olan sağlıklı ve normal "anlayışın" düşmanlarının ne ve neye düşmanlık ettiklerinin analıziyse diğer alanları psikolojiyi ahlakı sosyolojiyi tarihi hesaba katmayı ve analizi derinleştirmeyi gerektirmekte.
bu anlayışa düşmanlık edenlere, "benefit" ise işte benefit derdin nedir? sorusu yakıcı alanlara akademisyen ve aydınları sürükleyebilir.
taha harun aslan
.
sanırım uluslararası ilişkiler literatüründe yer alan "benefit" kavramı üzerine çok tezler yazıldı çok makale ve kitap yazıldı. bunlara ek olarak söylenebilecek şeyler artık işin muhtevasına ilişkin sanıyorum. yani uluslar arası ilişkileri salt "benefit" ilişkileri olarak anlamanın indirgemeci bir yöntem yol olduğu, ya da hali hazırdaki genel hakim anlayışın uluslararası ilişkilerde tezahürü de denebilir. bireyler arası ilişkiler salt "benefit" olarak anlayan bir çağın devletler ve uluslararası ilişkileri salt "çıkar" olarak tanımlamaması biraz devrimci olurdu. cesaret ve mücadele isterdi. ancak artık bu kalıplaşmış anlayışın yavaş yavaş kırıldığı, ya da belki kırılması gerektiği söylenebilir. buna akademisyenleri aydınların entellektüellerin el vermesi ise işi kolaylaştıracaktır diye düşünüyorum.
"benefit" kavramına savaş açmanın bir anlamı yok kanaatimce. devletler uluslar tabii ki çıkarlarını düşünerek de hareket ederler. başka dinamiklerin, örneğin psikolojik sosyolojik hatta ontolojik ideolojik coğrafi teknolojik ulaşım gibi dinamikleri de dikkate almak değil almamak hatalı olacaktır. ancak şimdilik "benefit" kavramına bakmak gerektiğinin en önemlisi olduğunu gibi bir durum var.
uluslar çıkarlarını tabii ki düşünecekler ancak örneğin "egoist" devletler salt kendi çıkarını düşünecek hatta diğer devletlerin "zararı" nı falan düşünebilecektir. görece "anlayışlı" adaletli merhametli devletler hem kendi çıkarlarını hem muhatap ulusların çıkarlarını düşünecektir denebilir. "sadist" devletler hem kendi halklarına zülmetmekten falan nemalanabileceği gibi, aynı devletler başka ulus ve devletlere de zulme yönelebilir. burada devletlere uluslara hakim "ahlaki", "ontolojik", "ideolojik","dini" anlayışın bu ilişkilere yansıdığını söylemek zor değil ve geçtiğimiz yüzyıldan ve bu yüzyılın başından buna örnekler verilebilir kolaylıkla. örneğin Suriye..Suriyenin halkıyla olan münasebeti ve ülkeye hakim olan anlayışın Suriyenin diğer devlet ve ulusularla kurduğu bağda etkili değildir demek gerçeği görmemek olur. Suriyenin Türkiye ve ortadoğu ile olan münasebeti incelendiğinde ve "ahlaki" tutumun içerde olduğu gibi dışarıda da Suriyenin ilişkilerini etkilediğini söylemek mümkün..yani Suriyeyi "sadist" olarak nitelemek için çok düşünmeye gerek yok ama psikolojiye ait bir kavramın Suriyenin hem iç hem dış siyasetini nasıl etkilediğini görmek açısından faydalı olacaktır diye düşünüyorum. örneğin şu anda Suriye yerle bir ve bu durum da böyle bir ülkenin "kralı" olmanın nasıl bir anlamı olabilir. ve bunun psikolojisi nedir.
kısaca ulusların çıkar konusunda tutum takınmalarının değil "nasıl" bir tutum takındıkları yani psikolojileri sosyolojileri ideolojileri dini tercihlerinin bir toplamı olarak "ahlaklarının" salt çıkarlarını düşünüyor bile olsalar kurdukları her ilişkide ister istemez ortaya çıkacaktır.
bir müslüman olarak müslüman ahlakıyla ahlaklanan toplumların ve onların müslüman liderlerinin her ulus ve devletle kurdukları ilişkinin her alanda birbirini aşağı çeken değil birbirini yukarı hızlı bir ivmeyle çeken hem zenginleşen hem mutlu huzurlu olmayı ideal edinmiş devletler uluslar olduğunu düşünüyorum. bunun tarihte örnekleri olduğu gibi bir ideali içinde barındırıyor olması hasebiyle de peşinden koşulmaya değer olduğunu düşünüyorum..
Türkiye bu söylediklerimi sebatla son oniki yılda yapmaya çalışıyor..literatürde son yıllarda yer aldığını bildiğim "win win" anlayışı hangi saikle olduğuna bakılmaksızın uluslarası ilişkilerde uygulanabilir kanaatindeyim ve bunu Türkiye on iki yılda uyguladı.
avrupa ve amerika gibi tarihinde türkiyeye bir çok kez sözlü ve fiili tacizde bulunmuş coğrafyalara karşı bile "kin" "nefret" söylemi yerine daha esnek "win win" söylemi benimsenmiş durumda..bu reel diyebileceğimiz iktisadi karşılığı da olan sağlıklı ve normal "anlayışın" düşmanlarının ne ve neye düşmanlık ettiklerinin analıziyse diğer alanları psikolojiyi ahlakı sosyolojiyi tarihi hesaba katmayı ve analizi derinleştirmeyi gerektirmekte.
bu anlayışa düşmanlık edenlere, "benefit" ise işte benefit derdin nedir? sorusu yakıcı alanlara akademisyen ve aydınları sürükleyebilir.
taha harun aslan
.
Yorumlar
Yorum Gönder